
Ünlü ressam Gustav Klimt’in hayatına ve eserlerine bir bakış
- 16/01/2019
- Kübra Hazal Bakan
Sanat galerilerinde en çok reprodüksiyonu satılan ressam olan Gustav Klimt’in eserlerinden biri mutlaka bir yerlerde gözünüze ilişmiştir. Adı buralarda Dali, Picasso, Van Gogh kadar bilinmeyen Klimt, resim sanatına getirdiği yeni bir bakış açısıyla döneminin diğer tüm sanatçılarından farklılaşmıştır; Sembolizm ve Art Nouveau.
Avusturyalı art nouveau ve sembolist ressam Gustav Klimt, 1862’de Viyana’nın Baumgarten kentinde dünyaya geldi. Ailesi de sanatla uğraştığı için sanata yöneldi. Viyana Sanat okulunda eğitim aldıktan sonra 1880’lerde ağabeyi Ernst ve arkadaşı Franz Matsch ile beraber bir stüdyo açarak sanat dünyasına adım attı. Kurdukları stüdyo Reichenbach, Karlovy Vary tiyotrolarına tavan resimleri yaparak ilk eserlerini ortaya çıkardı. Yine aynı yıl Viyana’daki Hermes Villa için çalıştı, 1886 – 1888 yılları arasında, Burgtheater için tavan resimleri ve Viyana Sanat Tarihi Müzesinin yeni binasına duvar resimleri çalıştı.
1892’de babasını ve hep beraber adım attığı kardeşi Ernst’i kaybeden Klimt, derin kişisel ve sanatsal bunalım dönemi yaşadı ve bunu eserlerine de yansıttı. Bu dönemde yaptığı eserler öbür eserlerine göre daha koyu ve daha hissedilebilir hüzünler barındırır.
Resimlerinde yaşadığı dönemin alışık olmadığı kadar açık bir biçimde erotik figürler kullanan ressam, erotizm kadar dünya, yaşam ve hisler temasını da eserlerinde en samimi biçimde hissettirir.
‘Art Nouveau’ Türkçe yeni sanat anlamını taşır. Dekoratif süslemelerin, kıvrımların ve desenlerin sıklıkla kullanıldığı eserler bu akıma dahildir.
Benim en sevdiğim eser ‘Mother and Child’ olsa da en önemli eseri olarak ‘The Kiss’ gösterilir. Diğer önde gelen eserlerinden bazılarıysa: Danae (Gustav Klimt bu eserinde genç yaştaki eşini model olarak kullanıyor.), Mermaids, Hope, Death and Life tablolarıdır.
Gustav Klimt, eserlerinde turuncu ve altın tonlarına çok sık kullanır. Altın tonlarına olan takıntısı ise özellikle Danae tablosunda oldukça belirgindir.
Eserlerinde özellikle kadınlara yer verdiği için kadınları anlatış tarzına da değinecek olursak; Gustav’ın kadınları genel hatlarıyla soluk ve transparan ağırlıktadır. Bütün eserlerinde kullandığı kadınların elleri belirgindir ve çok desenli elbiseler giyinirler.Bakışlarında ise dikkat çeken bir hüzün ve kabulleniş hakimdir.
Gustav Klimt, sanat dünyasında çelişkiyi iyi kullanan bir ressam olarak öne çıkar. Resimlerinde mutluluğa yakın olmayan kadınlara desenli ve çok renkli elbiseler giydirerek insanın iç dünyasındaki çelişkilere samimi bir bakış atar.
Tabii resimlerinde sadece erotizm hakim dersek büyük bir haksızlığa sebebiyet verebiliriz. Gustav Klimt, en az erotizmi anlattığı kadar başarılı şekilde aşkı da resmetmiştir. Resimlerinde mükemmellik kaygısından uzak olduğu için anlatmak istediği duygu insanın içine kadar işler. En önemli eseri sayılan ‘The Kiss’ tablosunda aşk en yalın haliyle bizlere sunmuştur. Tabloda ilk gözümüze çarpan şey ise öpülen kadının gönüllü teslimiyetidir.
6 Şubat 1918’de hayata veda ettiğinde hakkında 14 kadının miras davası açtığı (4’ü davayı kazanmıştır) Gustav Klimt’i bunca bilgiden sonra en yalın haliyle özetlemek ise ancak ‘’Resimlerinde yengeç burcu duyarlılığını bize hissettirip ancak güzel bir müziğin içimizde uyandırdığı hüzünlü huzura bizi tablolarıyla yaşatacak kadar başarılı bir sanatçıdır’’ cümlesiyle mümkün…
Kimler Neler Demiş?